KORKULARIMIZ


İçimizdeki çocuğu karanlık bir odada tek başına yatırıp garip sesler duyma potansiyeline iten ve baş etmesi hatta kabullenmesi bile epey zaman alan karabasanlar.

Ne çok korkularımız var hayatta bazılarını fark edip baş etme yöntemleri deniyoruz. Bazılarını ise halının altına süpürüp yokmuş gibi davranıyoruz ama yemek yerken, uyurken, çalışırken, sevdiklerimizin elini tutarken sessizce süzülüp bize neler yaptırdıklarını, içimizdeki karanlık ve rahatsız edici durumun bizi düşürdüğü halleri hiç görmeyiz.

Yalnızlık mesela arayanın soranın hiç olmaması, gözünün içine bakıp, yüreğini ısıtanın bulunmaması, camlardan dışarı bakıp bir el sallayanın çıkmaması. Bu durum öyle bir buhran oluşturur ki katlanmamamız gerekenlere katlanır, yapmamız gerekenleri yapar hale geliriz. Yaşlanmış, çizgileri derinleşmiş, boş gözlerle huzur evinde etrafa biri mi, geldi bakışları atan bir gelecek tablosu içimizi titretir, yüreğimizi boğar ve hep gelecekteki kendimize acımaya başlarız. Ne yapsak geçmez hangi duvara vursak kafamızı dinmez yürek sancısı. Tuza basılmış taze yara acısıyla alırız kararları ve çuvallarız her seferinde.

Başarısızlık, rezil olmak, küçük düşmek de en büyük korkularımızdan. Küçücük bir çocukken düştüğümüzde dizimiz kanar canımız yanar ama arkadaşlarımız veya ailemiz dalga geçtiğinde  hissederiz o keskin ilk acı biber acısını ruhumuzda. Yüreğimiz duracaktır sanki başarısız olursak. Dinleriz ve etkileniriz Edison’ un 1001. denemesinde aradığını bulmasından. Ama o 1000 seferde yaşadığı hüsranı, denizin  dibinde  nefes alamama durumunda geçirdiği günleri hiçe sayarız. Oysa 1000 deneme olmasa 1001deki başarı da olmayacaktı aslında.

Sevdiklerimizi kaybetme korkusu da ciddi hırpalar ruhumuzu. Nazar değecek, çok seviyorum doyamayacağım, ya bırakırsa, ya başına bir şey gelirse? Hiç bitmez aklımızdaki deli sorular, nazar boncuğu taşır, tılsımlar takar, tahtalara vururuz bir şey olur korkusundan. Ritüeller yapar, dualar eder, tü tü maşallahlar çekeriz, içimiz titrer bir şey olacak diye. Dünyanın en güzel çocuğu sizde, en güzel kadın siz, en arzulanan sizin eşiniz, en parlak zekaya siz sahipsiniz ondan korkuyorsunuz öyle mi? Tuzlayayım da kokmayın çirkin ol rahat ol. Ne olur en fit sen olmasan, en güzeli komşunun kızı, en başarılı arkadaşının çocuğu olsa dünyanın sonu değil tüm bunları bırakıp hayatı kaçırmadan tadını çıkarmak gerek.

Hep azılı bir düşman, psikopat, sapık bizi takip ediyor. Karanlık her yerden kafasını çıkarıp, ödümüzü patlatacak gibi yaşarız hep. Neden ? çünkü stresle büyütülür, tanımadıklarına dikkat et derler hep. Haberleri açarsınız sürekli 3. Sayfa haberleri çıkar ve nerdeyse bültenin %80i bu haberlerden oluşur. Daha da körükler içimizdeki saldırıya uğrama korkusunu. Sanki bir istihbarat servisinde çalışıyor ve her an takip ediliyor gibi yüreğimiz ağzımızda dolaşırız. Sakin siz de sadece dünyadaki milyarlarca sırdan insandan birisisiniz.

Kaldırın çocukluğunuzu yerden ve sarılın bütünleşinceye kadar ve sevin, kurtulun Notre Dame’ ın kamburundan. Tüm karanlıklarını Gökkuşağına çevirin. Siz çok güçlüsünüz yeter ki isteyin ve niyet edin daha iyi anı yaşamaya.


SEVGİLERİMLE...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Adbox