Nasıl bir sessizlik vardı etrafta. Kuşların kanat
çırpışlarının bir sesi olduğunu kaç şehir insanı bilirdi? Toprağın üzerine
bastığında sanki ses çıkarıyordu sessiz ama derinden. Doğanın inanılmaz sesleri
vardı ama sadece kurallara uyup sessiz olduğunda duyabilirdin onları bir otun
kırılış sesi, bir böceğin toprakta yuvarlanış sesi, bir saksağanın çığlığı
hepsi sessizlikte çıkarırdı sesini. Onun için sabırlı olmaz gerekiyordu tüm bu
muhteşem sahneleri görmek için. Doğa basit ve sadeydi ama o sadelik nasıl bir
aheng ve şölen barındırırdı bilinmezdi. Bir kardelen ölü bir topraktan
çıkarırdı boynunu narince uzanırken göğe doğru. Birçok insan eğilir ve şapka
çıkarırdı güzelliği karşısında. O saf beyazlık o baş eğiş nasıl da bir asalet
barındırırdı içinde. Anlatmak zordu tüm bu olanları şahitlik gerekirdi bu doğa
harikaları için. Uçsuz bucaksız tarlaların içerisinde, sınırları bile ağaçlar
belirler, hiçbir güzellik bozucu şeyin varlığına izin verilmezdi. Hatta ev
yapılacaksa bile çamurla sıvanır sanki bir bütün olurdu tarlanın ortasında.
Çeşmelerden buz gibi kaynak su gelir depolamayı kabul etmez, plastik şişelere
sığmazdı hem sağlığı hem lezzeti. Sahneleri fotoğraflamak istersin ama aynı
hissiyatı veremezsin asla. O sessizliğin verdiği huzur yansıtılamaz fotoğraf karelerine.
Bulutlar, tarlalarla, tarlalar ağaçlarla, ağaçlar kuşlarla öyle güzel
bütünleşir ki yok alamaz hiçbir çerçeve olanları. Sakince yürürsün toprak
üstünde. Öylesine yumuşak ve kabul edicidir ki, gömülür sanki ayakların
yürürken. Alsa seni içine göğe yükselen bir dev ağaca dönüşeceksin sanki. Bir
koku sarar etrafı, bir tutam toprak, bir parça ot ve aldığı kadar huzur
barındıran. Her şeyden uzaklaşır sanki zihnini çıkarır koyarsın kenarı. Umut
ekersin yeni sürülmüş tarlalara saçarsın her yere. Öylesine fışkırsın ki
topraktan sökmekle, kesmekle, koparmakla tükenmesin aksine filiz versin
sonsuza. Uzan toprağın üzerine haykırısın sessizce şükrü etrafa. Görüyor,
duyuyor, dokunuyor ve kokluyorsundur bu şaheseri. Küçük , şırıl şırıl akan
sular buz tutar bir anda. Tepelerden
akan sular, sarkıtlara dönüşürler uzatıp kafalarını bakan meraklı insanlar gibi
olurlar. Kuşlar bir dedektif gibi düşerler yemeğin peşine. Soğuk kavurdukça tüm
otları, yiyecek bulma olasılıkları da yok olur. Ama şarkı söylemekten hiç vazgeçmezler.
Melodiler havada uçuşur. Rüzgar eşlik eder narin ötüşlerine.
Toz haline getirilmiş elmas serpilmişti ekinlerin üzerine.
Doğan güneşin altında pırıl pırıl parlıyorlardı. Göz kamaştırıcı bir
manzaraydı. Doğan güneş yeni umut veriyordu buz tutmuş bitkilere. Aceleye hiç
izin vermezdi yeryüzü yavaş yavaş dondurur usul usul çözer bitkileri. Müdahele
etmeye ve bitkilerin üzerindeki buzları attırmaya çalışırsan narin gövdeleri
Donmuş olduğundan hemen kırılırlar. Onlar sakin sakin çözülürler telsim olurlar
güneşin pırıl pırıl ışınlarına. Ah nasıl da severim o elmas taneli buğdayları,
ağaçları , toprağı izlemeyi yaradan ne güzel düşünmüş her şeyi. Muazzam bir
şiirin mısraları gibi tamamlar birbirlerini. Çok şükür gören göze, hisseden
kalbe, idrak eden akla. Her gün bize bir sürü şans getirir ama bazen öyle bir
koşuşturmacada oluruz ki hiç anlayamaz ve göremeyiz onları. Sen hiç
köstebeklerin sürdüğü bir tarla gördün mü nasıl da öbek öbek yaparlar toprağı.
Un gibi elenmiş halde ekime hazır hale getirirler. Aslında pes etmemin her
adımda bir tekrar başını kaldırıp bıkmadan aramanın dersini verirler hepimize.
Avucunda getirdiğin ekmek kırıklarını bırakırsın toprağa bir çaresiz kuş gelip
yesin diye. Evet tüm doğadakilere yetmez ve bir çoğuna göre anlamsızdır ama o
yiyecek arayan kuş için aş, umut, mutluluk verir. Elimizden geleni yapmak çok
önemlidir. Elimizden gelen, yüreğimizden akan, aklımızdan süzülen çok
kıymetlidir. gece o kadar soğuk olur ki taşlar sanki buza dönüşür ve kaya buz
görüntüsü ile sabah yol kenarında karşılar seni. Burnun direği bu kez soğuktan
sızlar. Etraf soğuk, sakin ve ıssızdır. Uçsuz bucaksız tarlalarda kendini,
çocukluğunu, hayallerini ararsın. Aklında hep deli sorular. Acaba geleceği
nasıl olacaktı? Yaşlandığında nasıl bir hayatı olacaktı? Sadece camdan mı
bakacaktı hayata? Yoksa dipdiri devam mı edecekti gezmeler? Ne istersek onu
buluruz. Demek ki çok da güzel bir yaş almışlık bekliyordu onu. Mutlu, huzurlu,
sakin, neşe ve sağlık dolu. Tüm bunları düşünürken belirlediği yere gelip dönüş
yoluna geçiyordu. Nasıl bir yol nasıl bir terapi idi bunu ancak yaşayanlar
anlayabilirdi. Hayat her zaman çok güzel ve çok kıymetliydi onun değerini her
zaman iyi bilmeli ve o günün hediyesini
iyi görmeliydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder