Yeni normale girerken sanırım bu
döneme en çok yakışan kelime “FARKETMEK” oldu. Hayatımızda ne çok fark
etmediğimiz şey varmış değil mi?
Çalışırken çay/kahveyi kendin
hazırlamak; işi mi yetiştirsem yoksa zihnimi motive edip daha kısa sürede
bitirmenin yolunu mu arasam?
Ekmek yapmayı denesem sevilir mi
yoksa macera aramasam mı? Peki bu macerayı şimdi aramasam zamanım olur mu ki
başka zamanda?
Çocuğum derste neler işliyormuş?
İşlenenlerin ezber olduğunu ve yeni/geliştirici/ hayali destekleyen şeylere
eğitim sisteminin ne kadar ihtiyacı olduğunu nasıl anlardık? Coğrafya
öğrenirken ezber mi gerekir yoksa diğer coğrafyalara nasıl hoşgörülü oluruz
bunu mu deneyimlemeliyiz? Coğrafyayı kaderimiz olmaktan nasıl çıkarırız?
Tarihin atalarımızın bilinciyle oluştuğunu ve artık o bilinçte olmadığımızdan
gerçekten tarihi anlamamızın zor olduğunu yapılan/yapılmayanları affetmenin
gerektiğini nasıl anlarız? Tarihteki savaşlar, ihanetler için ne zaman
affedeceğiz ötekileştirdiklerimizi? Dünyayı daha yaşanabilir hale getirmek için ortak
projeler yapmamız gerektiğini ne zaman anlatacağız çocuklarımıza? Matematiğin
aslında bizi zorlamak gibi bir amacının olmadığını sadece hayatımızı
kolaylaştırmayı amaçladığını ne zaman anlayacağız? Türkçe dersinde küçük ünlü
uyumunu bilmemenin bizi mutsuz yapmayacağını ama saygı ve nezaketi es geçersek
hayatımızın neşesiz olacağını ne zaman öğreteceğiz? Bu ve bunun gibi bir sürü eğitim
eksiğini gördük. Yabancı dilin yanında asıl önemli olanın beden dilini ve sevgi
dilini doğru kullanmak olduğunu nasıl anlatırız?
Aile içerisinde birbirimize
yetebileceğimizi fark ettik. Ailemizde Bilgi İşlem uzmanı, aşçı, garson,
öğretmen, Bahçıvan, temizlikçi, psikolog olduk. Uzaktan eğitimlerle sınıfları,
gönüllü eğitimleri evimizin salonuna getirdik. Yani öğrenmek ve öğretmek için
pahalı sınıflara, gösterişli kıyafetlere gerek olmadığını gördük. Hayatta en
önemli şey zamandı ve bunu yollarda heba etmeye hiç gerek yoktu.
Sorumluluk sahibi olmak monarşi
ile olmazdı onun için işe sahip çıkmak, en iyisini yapmaya çalışmak gerekliydi.
Öyle iş başı saatinde odaları dolaşmakla, tam mesai saati bitişine yakın odaya
çağırmakla, toplantı düzenlemekle bir şeyin çözülemeyeceğini gördük. Umarım
görmesi gereken herkes görmüştür. Ama önemi yok görmediyse bile sistem zorla
anlatacak.
Bazen yanlış yaptıklarımızı fark
etmeyiz ama hayat hep aynı yerlerden sınava tutarak öğretir yanlışlarımızı
düzeltmenin yollarını. Bir yoldayız bazen yokuş yukarı tırmanırken bazen de
yokuş aşağı ilerleriz. Yolu değiştirme şansımız yok ama o yola nasıl tepki
vereceğimiz, başa çıkma yöntemlerimiz kişiden kişiye değişebilir. Yolun sonunda
sanırım herkes sadece sevgi dolu bir kucaklama bekliyor onun için de mutlaka
sevgiden beslenmeli ve onu büyütmeliyiz hayatımızda. Bu süreç de bize sevginin
ne kadar önemli olduğunu, onlara sarılmanın bizleri nasıl rahatlattığını da
gösterdi.
O zaman hadi en güçlü duyguyu tekrar
fark etmemizi, yani sevgiyi kutlayalım. Ve hep sevgide kalalım.
Sevgilerimle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder