Aslında hayatın sana bir
gıcıklığı yok. Sadece senin üstüne gelmiyor. Benzer sorunları bir çok insan
yaşıyor ama melankolik ve derbeder olmayı seviyoruz ya. Kötü bir şey olduğunda
canımız sıkıldığında sarılıyoruz ona. Acı biber yemek gibi yedikçe hem ağzımız
acıyor hem de zevk alıyoruz. Güzel şeyleri hemen siliyor zihin kötüleri de
göklere çıkarıyor UNUTMA nidaları atıyor. Oysa küçükken biz kokulu silgiden,
leblebi tozundan, ateş böceklerinin ışığından mutlu olurduk. Hep güzel gören
zihnimizin yönünü kim acılara çevirdi. Ve çevirdikçe hayat nasıl bize daha daha
daha da zorunu gösterdi. Bizden ötürü anlamadık bunu hep suçlu aradık ama
aynaya bakmayı unuttuk, güzel şeylere bakmayı atladık. Kafamızı ters yöne
çevirdikçe ters gitti her şey. Ve büyüdükçe kirlettik zihnimizi, dünyamızı. Bir
umutla saldırdık reklamlarda gördüğümüz ürünlere. Mankenin üstündeki ürünü
isteriz ama bir farkla manken 34 beden biz 42. Girersin içine göbeğini
sıkıştıra sıkıştıra ve sessizce çıkarır olmadı dersiniz. Kafanızda şişmansın
sözleri yankılanır. Halbuki suçlu ondan önceki reklamda iştahla yenilen
çikolatalar, dondurmalardır. Pinpon topu gibi oynatırız kendimizle. Dur ya ne
oluyor diyemeyiz. Dedirmezler beynini kemirirler. Önce ye ye ye sonra da giy güzel ol dırdırlarıyla. Ya
bir de. Kabak yemeği yaptım onu yiyeceğim. Annem kazak örmüş onu giyeceğim de.
Diyemedim yale. Hep hırpalandık. Oradan oraya atıldık. Diyetler, çikolatalar,
giysiler arasında paspasa döndük. Mutluluğu küçük şeylerde, giyeceklerimizi mağazada
değil kendi dolabımızda, yiyeceklerimizi paket içinde değil mutfaktaki
tencerede aramaya başlayınca bence her şey düzelecek. Hadi yapabiliriz.
Sevgilerimle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder