Pazar günü oğlumla ormanda yürüyüşe çıktık. Oğlum aldı fotoğraf makinasını ben de telefonumu aldım onu fotoğraf çekerken çekmek için. Nasıl güzel vakit geçirdim anlatamam. Yürüdükçe daldım düşüncelere sonra oğlum uyandırdı. Bu ne anne bu ne anne? Ne çok soruları var hayata dair. Benim ise ne çok fısıltı beklentilerim var. O benimle dinlemeyi, ben onunla sormayı öğreniyorum. Ve bu ilişki bize zengin bir hayat sunuyor. Yaşamak çok güzel bir televizyonun karşısında değil, toprakla, ağaçla, havayla, suyla yaşamak çok eğlenceli. Sonra bahçemizde ateş yaktık ve izledik onu. Onu izlerken hatıraları, yaşanmışlıkları, kalp kırıklarını, umutlanan filizleri, ışığı, hiç pes etmemeyi düşündüm ve sarıldım aileme. Çok şükür, bin şükür. En umutsuz ve canınızın sıkkın olduğu an şükredecek bir şeyler vardır. Ya hadi bırak polyanna rollerini diyebilirsin. Ama bir düşün gören gözlerini, duyan kulaklarını, hisseden tenini... ve sayamadığın bir sürü şeyi. Sana basit gibi görünen şeylerin senin için ne kadar önemli olduğunu kaybedince anlarsın. Gerçi sen kaybetmeden anla, kaybettin mi anlamı yok.
sevgilerimle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder