DUYGULARIN DANSI


Yalnızlık Sizce sıkıcı mıdır? Bence hiç de değildir. Bazen kaçmak istersiniz sorulardan, cevaplardan yüzlerdeki o ifadelerden, rollerden ve hayata dair her şeyden, içinizden. Korkarsanız aklınıza gelenlerden, alabileceğiniz cevaplardan. Aslında nedenini bilmediğiniz iç sıkıntılarından sıyrılıp kaçmak istersiniz. Geçerken bu düşüncelerden bomboş bir tarlaya düşersiniz. Etrafta gözünüzü gördüğünüz her yer tarladır ve uçsuz bucaksızlığın içinde, kendi dünyaya geliş nedeninizi öğrenmeye çalışırsınız. Öğrenmeye çalışırken belki de hiç fark etmediğiniz şeyleri fark edersiniz. 

İşte onu fark ettiğiniz anda dünyaya bir uyanışta bulduğunuzu da anlarsınız. İçinizde bir sevinç biter de bir daha geri gelmez mi; gelir elbet. Belki de yaşam umudu dediğimiz budur; bitti dediğimiz anda yeniden yeniden başlamak. Bunaldığımızı, kırıldığımızı hissettiğimiz anda ruhumuzdan filizlenen yeşillerdir yaşamak. Ve herkese inat her gün, her bahar yeniden çiçek açmayı denemektir ve denedikçe daha profesyonel olmaktır. Belki de profesyonelliğin en saf, en temiz, en güzel halidir yaşamak. Çünkü öğrenirsiniz her acı geçecek, her mutluluk bitecektir. Çünkü akıştır hayat. Akar akar ve su gibi yolunu bulur. Siz ne isterseniz isteyin; o su gideceği yoldan gider ve siz onu çeviremezsiniz. Böylece devam eder hayat ve siz direksiyonda kendiniz olduğunu zannederek yılları geçirirsiniz ve dönüp geriye baktığınızda o gittiğiniz yolun gitmek istediğiniz yol olmadığını anlarsınız. Anlarsınız da belki artık dönemeçler bitmiş bu yoldan başka yerlere doğru kıvrılma yoktur. İşte o anda içinizden geçen sadece uyumlu olmaktır. Çünkü hayat size bunu öğretir. 

Yılların size en çok öğrettiği uymayı öğrenmektir. Yanlış yaptım kabul ediyorum demeyi öğrenmek; yaşlar ilerledikçe hayatı keşfetmektir. Bugüne kadar yaşadığınız hiçbir sevince benzemez, etekleriniz başka uçuşur, kalbiniz ayrı çarpar o gün. İşte o gün gerçekten yaşadığınızı hissedersiniz gözlerinizi kapatırsınız, bu rüyanın hiç bitmesini istemezsiniz bir daha kapatır; bir daha kapatırsınız ama o sevinç anlıktır, yaşarsınız biter. Anlarsanız da ne yaparsınız peki gerçekten cesur musunuz dur? Dünyaya geliş nedeninizi gerçekleştirmek için adımlar atabilir misiniz; topluma karşı borçlarınızı yerine getirebilir misiniz; kendi lükslerinizden, kendi hayallerinizden vazgeçebilir misiniz? 

Yaşam amacınız için; işte bu soruların cevabı kimse için net değildir. Aslında bu sorular bir kayboluştur, kendini arayıştır, bir bulma umududur. Sizce Sevmek nedir biliyor musunuz? Birisinin istediği şeyi gözüne bakarak anlamaktır. Onun için yaptığın şeylerin karşılığını istememene rağmen sıcak bir gülümseyiş beklemektir. Sevmek ellerin en üşüdüğünde sıcacık bir elin seni kendi gönlünden geldiğince ısıtmayı istemesidir. Ve bu size o kadar iyi gelir ki bazen üşürsünüz bir kanepede yorgun düştüğünüzde üstümüzü örten birisidir özlediğiniz sevgili. Belki de sevgiye en yakın duygu merhamettir, şefkattir. Ama biz sevgiyi yıllarca tutkuya, ihtirasa, aşka yakın hissettik. Bundan mı acaba sevdiklerimizi bu kadar kırdık? Belki de bundan aşkı, sevgiyi bu kadar karıştırdık. Yoksa sevgi emekti aşk dediğin gibi bir çırpıda gelip bir çırpıda gidiveren bir şey değildi. Yıllarını onun için vermek ve bunu verirken de sevgiyle, mutlulukla, huzurla yapmaktı. Peki neden yanlış anladık sizce sevgiyi? Çünkü çocukluğumuzdan beri hep bir şey beklendi bunun karşılığında. Hani koşulsuz Sevgi naraları atıldı ya bunlar boştu. Neden biliyor musunuz? Çünkü en koşulsuz sevgi veren dediğiniz insanlar anne babalarınız bile itaat bekledi. Sizin onlara saygı duymanızı bekledi. Söylediklerinizi önemsemenizi bekledi. Sizin onların istediği gibi bir hayatınız olması gerektiğini, o sessiz kurallarla belirlemeye çalıştılar. Bu koşulsuz sevgi dediğimiz şey aslında karşılıklı anlaşmalara dayandığını büyüdükçe anladık ve büyüdükçe sevgilerimizle daha da kirlendi. Çünkü anlamıştık artık sevgi dediğimiz şey de karşılıksız değildi öylesine değildi. 

Artık insanlar arasında gizli anlaşmalar, yerine getirmen gereken şeyler vardı. Bir de hiç yapmaman gerekenler vardı. Çünkü senden istenenleri yapabildiğin sürece seviliyordun. Sen, sen olduğun için seveni arıyordun aslında. Ama yoktu. Neden biliyor musun? Çünkü seni sen olduğun için sevecek bir tek yaradan vardır. Çünkü seni nedensiz, sonuçsuz yarattı, sana irade verdi. Yaptıklarına saygı duyup seni bir başına dünyaya bırakırken aslında bu güce sahip olduğunu bilerek bıraktı. Halbuki dünyada karşına çıkan herkes onsuz nefes alamayacağını onun için ne kadar kıymetli olduğunu bilmen gerektiğini söyleyerek seninle yaşadı.

Ulaşmak istediğin yere dönüp baktın mı, ardından gelen birisini ister insan.  Nedensiz her şeyinle seni kabul edeceğim diyen birisi, seni sen olduğun için seven birisi bu kadar zor muydu?  Biz yaşama amacımızı mı anlamıyorduk yoksa anlamamız gereken başka dersler mi vardı?  Allah'ım neydi bu yaşamın amacı? Neden bunu kolaylıkla anlayıp bu dersleri ve bu sınavları kolaylıkla veremiyorduk? Neden önümüze çıkanlar bir kez daha ders almalısın; bir büte daha kalmalısın diye ısrar ediyordu? Oysa sen sadece içini dökmek istiyordun.  Yılların birikimini,  biriktirdiklerin canını yakanları hepsini kusmak ve rahatlamak istiyordun. Başka yapmak istediğin bir şey yoktu.  Sevdiklerini gene seviyor, onları gene özlüyor, onlarla gene vakit geçirmek istiyordun.  Sadece bir ara dönem yaşıyordun. Ve o anlarda yalnız kalmak, gökyüzüne bakmak, sonsuzluğun içinde kaybolmak, yaradanla bir olmak ve yaşam amacını bulmak için bir daha bir daha gökyüzüne bakmak, sormak cevaplarını arayıp arayıp bulamadığın soruları sormak istiyordun. Bu hallerin patlatır ve bir haline bırakır da bazen seni işte bir kuş kadar özgür olurdun o zaman.  Çünkü bardağı boşaltıp geriye dönme zamanı gelirdi. 

Bardağı boşalttığın anda yaşayacağın bir sürü deneyim gene seni bekliyordu. Kırdığın şeylerden ve kırıldığın şeylerden uzaklaşıp yeniden bakman gerekiyor hayata.  Sen kırılıyorsun ama kırıyorsun da; sen üzülüyorsun üzüyorsun da;  sen düşündürüyor ve düşünüyorsun da.  Yani hayat alışveriş aslında:  bazen kırıp bazen kırıldığımız;  bazen dağıtıp bazen topladığımız.  Hayatta bir denge var aslında hiç kimseye değerinden fazla değer, hiç kimseye değerinden fazla torpil gösterdin mi yoruyordu seni.  Bu hayat bambaşka bir şeydi.  Aldığı kadar,  veriyordu sana ve o verdiklerinden mutlu olmayı öğrendiğin sürece karlıydın. Mutluluk dediğin şeyin filmlerde,  sinemalarda ya da kitaplarda olduğunu zannediyordum.  Aslında mutluluk yanı başımızdadır.  Aslında neredeymiş mutluluk biliyorsun?  Çocuğunuzun bakışında, annenizin gururlu gözlerinde, eşinizin sevgi dolu gülüşünde,  bunlardaymış mutluluk.  Bazen elini uzattığın bir fakir gönlündeymiş mutluluk ve bunları anladığında aslında mutluluğu Çok da uzaklarda olmadığını da gördüğünde İçinden bir gülümseme çıkıyor.  Ve bu gülümsemenin nedenini bir tek sen biliyorsun.  Çünkü mutluluğun nedenini bulmuş oluyorsun işte o mutluluğun hayat amacına ne kadar kolay anladığınla alakalıdır. Mutluluğu anlamak ve görmek ve bilmekle hayat amacımı buluyorum.  Yaradana yaklaşıyorum ve unutuyorum tüm kırgınlıklarımı.

Sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Adbox